29 Mayıs 2008 Perşembe

kariye içinden bir kariye notu

şimdi sen cumhurbaşkanına tuhaf bir bakışlı söz fırlattın... ben ise sabahın mahmurluğuyla sözün nereye doğru uçtuğunu kimi nasıl ıskaladığını bile anlayamadım.mahmurluğum uykudan yani yeni uyanmakla biraz alakalı elbette ama en çok dün akşam kariye meydanındaki kahveden sana sözler dizmek için verdiğim uğraştan kalan bir mahmurluk bu...uğraştım, didindim ama blogumuza girmeyi başaramadım. tanımadığımız bir çocuk bile uğraştı ve hatta o kırmızı renkli garsonlardan biri bile... oldu dediler hep ama ben olanın ne olduğunu bir türlü göremedim.neyse bütün uğraşlardan sıkılıp başımı ağ bağlantısından gökyüzüne kaldırdım ve yıldızlara baktım sonra da akşamın serinliğine sırtlarını dönmüş masalarda insan silüetlerini süzdüm...kadınlar, erkekler, gençler.. içilen bir bardak çayın, bir nargile dumanının etrafa nasıl yayıldığını seyredip durdum ama bu sırada genç bir çocuğun elinde ışığını saçan cep telefonuna bakışlarım takıldı.. ve zihnim aynen bu telefondaki ışığın hızıyla hiç bilmediğim bir köyün kıyısındaki yaşlı teyzeye doğru aktı.....teyze tam oradaydı işte... evinin arkasındaki köy mezarlığına hemen aceleden metfağın duvarından bir pencere yaptım.. ve teyzenin kolundan tutup mutfak penceresinin önüne getirdim... teyzemiz de hiç itiraz etmeden mezarlığı mutfak penceresinden dalgın dalgın seyretmeye başladı... o seyrederken ben de aceleyle ellerimle mezarlar kazmaya başladım.. sonra da bu mezarlıkların içine teyzenin annesini, babasını, eşini ve büyük kızını gömdüm ve toprağı kapattım.bunları yaparken anlayacağın biraz yoruldum.zaten yaşlı teyzeciğim de fazla ayakta duramadı mezarlığı gören mutfaktan salona geçip koltuğa oturdu. küçük kızını, torunlarını ve oğlunu özledi. yani birden hayatta kalanlara döndük. çünkü en son onları görmüştü ya, en son gördüğünü en çok özlersin diye içimden bir ses geçti. ama içimden yükselen başka bir ses ise insanın aslında hep en yakınındakileri özlediğini söyledi.şimdi oturup düşündüm.iletişim çağının bizi alıp kucağında salladığı şu dünyanın ortasında, cep telefonlarının maillerin falan filan etrafımızda uçuştuğu bir anda teyzenin en çok kimi özlediğini düşündüm. mutfağının penceresinden elini uzatsa taşlarına dokunacağı mezardaki sevdiklerini mi, yoksa gurbetteki çocukları ve torunlarını mı?insan en çok kimi özler ayşe?görme ihtimali olanı mı? hiç görme ihtimali olayanları mı?ben burada kaldım...telefon çaldı.kariye'deki kafeden zihnimi alalece toplamaya,masamın başına geçmeyesabahın telaşına karışmayave gazetenin sabah toplantısına bir an önce yetişmeye çalışırken gider ayak sana yine zihnimden bir soru fırlattım:sahi teyze şimdi en çok kimi özlesin ayşe?

1 yorum:

gazoz kapağı dedi ki...

bilmiyorum. bu öykü çok hüzünlü. insan yaşayanların mı ölenlerin mi çengeline takılı? galiba yaşayanların. Çünkü unutmak Allahın yarattığı en güzel silgilerden. kim unutmadan mutlu olabilir ki? Bence teyze tevvekkül sahibi. Torunlarına da düşkün. ama her cuma akşamı kıpır kıpır Yasin Tebareke ve Amme okuyup gönderiyor, göçenlerine. Nedense aklıma halam geldi. eşi öldüğünde torun torba sahibi koskocaman kadındı ve "içim yanıyor biz biririmize doyamadık" dedi tam bir sene, ardndan da o da göçtü ve kavuştu enişteme. Halam güzel bir kadındı benim. ona bir fatiha okur musun? ben de senin çizdiğin bu teyze için dua edeceğim. belki gerçekten böyle bir teyze vardır, ve bir mümin kardeşinin ona dua etmesini bekliyordur. mutfak camından bakıp kariyede çay için bir kız düşünüyordur.